Göz tansiyonu, tıbbi adıyla glokom, göz içi basıncının normalin üzerine çıkması sonucu göz sinirinde hasar oluşturan ciddi bir göz hastalığıdır. Sessiz ilerleyen ve genellikle uzun süre belirti vermeyen bu hastalık, zamanında teşhis ve tedavi edilmediğinde kalıcı görme kaybına hatta körlüğe neden olabilir. Glokom, özellikle 40 yaş üstü bireylerde daha sık görülse de her yaş grubunda ortaya çıkabilir. Genetik faktörler, diyabet, hipertansiyon gibi sistemik hastalıklar, göz travmaları ve uzun süreli kortizon kullanımı glokom riskini artıran etkenler arasında yer alır. Göz içi basıncı, göz küresi içerisinde üretilen ve sürekli olarak yenilenen “aköz hümör” adı verilen sıvının dışa doğru yeterli şekilde boşaltılamaması nedeniyle artar. Bu sıvının dışa akışındaki dengesizlik zamanla görme sinirine baskı yaparak geri dönüşü olmayan görme kayıplarına yol açabilir. Bu nedenle glokom, “sessiz hırsız” olarak da adlandırılır. Türkiye’de glokom hastalığının teşhis edilme oranı düşüktür çünkü hastalar genellikle şikayet yaşamadan yıllarca hastalıkla yaşar. Bu noktada düzenli göz muayeneleri hayati önem taşır. Op. Dr. Diclehan, glokomun erken teşhis edilmesinin, görme kayıplarının önüne geçilmesinde en etkili adım olduğunu vurgulamaktadır.
Glokom hastalığı tek tip bir rahatsızlık değildir. Birbirinden farklı klinik tablolara sahip çeşitli glokom türleri vardır. Her türde göz içi basıncı artışı, farklı nedenlerle ortaya çıkar ve tedavi yaklaşımları da buna göre planlanır. En yaygın görülen tür, “açık açılı glokom”dur. Bu formda göz içi sıvısının boşaltım sistemi yavaş çalışır, ancak hasta bu durumu uzun süre fark etmez. Görme kaybı yavaş yavaş gelişir ve genellikle hastalık ilerlediğinde tanı konur. Diğer bir tür ise “kapalı açılı glokom”dur. Bu formda göz içi sıvısı birdenbire boşaltılamaz ve basınç hızla yükselir. Bu durum ani baş ağrısı, gözde ağrı, bulanık görme ve mide bulantısı gibi şiddetli belirtilerle kendini gösterir. Acil müdahale edilmediğinde kalıcı hasar oluşturabilir. “Doğumsal glokom” ise bebeklerde görülen nadir ancak ciddi bir glokom türüdür. Genetik geçişlidir ve genellikle yaşamın ilk aylarında teşhis edilir. Ayrıca “ikincil glokom” olarak adlandırılan bir tür daha mevcuttur. Bu formda glokom, başka bir hastalık veya ilaç kullanımı nedeniyle gelişir. Örneğin, göz travmaları, üveit gibi iltihaplı göz hastalıkları veya uzun süreli steroid kullanımı bu türü tetikleyebilir. Op. Dr. Diclehan, glokom türlerinin doğru tanımlanmasının tedavi sürecinde önemli bir rol oynadığını ve tedavinin kişiye özel planlanması gerektiğini belirtmektedir.
Glokom hastalığı genellikle sinsi seyrettiği için erken evrelerde belirgin bir belirti vermez. Bu da hastalığın fark edilmeden ilerlemesine yol açar. Ancak bazı durumlarda belirtiler gözlemlenebilir. Açık açılı glokomda hastalar genellikle yavaş yavaş daralan görme alanı ile karşı karşıya kalır. İlk olarak çevresel (periferik) görüş azalır, daha sonra merkezi görüş de etkilenebilir. Bu süreç çoğu zaman yıllar içinde gelişir ve hastalar bu değişimi fark edemez. Kapalı açılı glokomda ise belirtiler aniden ortaya çıkar. Ani göz ağrısı, baş ağrısı, ışıkların etrafında halka görme, bulanık görme, gözde kızarıklık ve mide bulantısı gibi şikayetler yaşanabilir. Bu tip glokom acil müdahale gerektirir çünkü göz siniri çok kısa sürede zarar görebilir. Bebeklerde görülen doğumsal glokomda ise gözde büyüme, aşırı sulanma, ışığa karşı hassasiyet ve sürekli göz ovuşturma gibi belirtiler görülebilir. Op. Dr. Diclehan, glokomun geç belirtiler verdiğini ve bu nedenle düzenli göz muayenelerinin önem arz ettiğini ifade etmektedir.
Glokomun teşhisinde bir dizi ileri düzey göz muayenesi ve test yapılır. İlk adım genellikle göz içi basıncının ölçülmesidir. Tonometre adı verilen cihazlarla göz tansiyonu ölçülür. Ancak sadece göz tansiyonunun yüksek olması glokom tanısı koymak için yeterli değildir. Göz sinir başı (optik disk) yapısı detaylı şekilde incelenir. Görme siniri hasar görmeye başladıysa optik sinir başında çukurlaşma gözlenir. Görme alanı testi (perimetri) ise hastanın çevresel görüşünü değerlendirmeye yarar. Glokomun ilerlediği durumlarda görme alanında belirgin daralmalar tespit edilir. Aynı zamanda optik sinir liflerinin kalınlığını ölçmek için OCT (optik koherens tomografi) adı verilen ileri bir görüntüleme yöntemi kullanılır. Bu yöntem, sinir hücrelerinin zarar görüp görmediğini ve hastalığın ilerleyişini izlemeye yardımcı olur. Op. Dr. Diclehan, glokomun sadece tansiyon yüksekliği ile değil, görme siniri hasarının varlığı ile değerlendirildiğini ve bu nedenle kapsamlı muayenenin şart olduğunu vurgulamaktadır.
Göz tansiyonu tedavisinin temel amacı göz içi basıncını kontrol altına alarak görme sinirine verilen zararı en aza indirmek veya durdurmaktır. Tedavi kişiye özel olarak belirlenir ve glokomun türüne, evresine ve hastanın yaşam tarzına göre farklılık gösterir. İlk aşamada çoğunlukla göz damlaları ile tedaviye başlanır. Bu damlalar ya göz içi sıvısının üretimini azaltır ya da bu sıvının dışa akışını kolaylaştırır. Damlaların düzenli kullanımı, tedavinin başarısı açısından büyük önem taşır. Damlaların yetersiz kaldığı durumlarda ağızdan alınan ilaçlar eklenebilir. İleri evre glokomda veya damlaya dirençli vakalarda lazer tedavisi uygulanabilir. Lazer trabeküloplasti, göz sıvısının boşaltım kanallarını açarak basıncın düşmesini sağlar. Kapalı açılı glokomda ise lazer iridotomi ile göz bebeğinde küçük bir delik açılır ve sıvı akışı yeniden sağlanır. Tüm bu yöntemlerin yetersiz kaldığı ya da hastalığın hızla ilerlediği durumlarda ise cerrahi tedavi gündeme gelir. Glokom ameliyatları arasında en yaygın olanı trabekülektomi operasyonudur. Bu yöntemde göz içerisinde yeni bir sıvı drenaj kanalı oluşturularak basınç kontrol altına alınır. Ayrıca glokom drenaj implantları ve MIGS (minimal invaziv glokom cerrahisi) gibi modern yöntemler de kullanılmaktadır. Op. Dr. Diclehan, glokom tedavisinde her hastaya tek tip yaklaşımın uygun olmadığını ve kişiye özel bir yol haritası belirlenmesi gerektiğini belirtmektedir.
Glokom, ne yazık ki geri dönüşü olmayan bir hastalıktır. Görme siniri hasar gördükten sonra bu zarar telafi edilemez. Ancak erken teşhis ile bu hasar durdurulabilir ve hastanın kalan görme yetisi korunabilir. Bu nedenle glokomun erken evrede yakalanması hayati öneme sahiptir. Özellikle ailesinde glokom öyküsü olan bireylerin yılda en az bir kez göz muayenesi yaptırmaları önerilir. Göz içi basıncı yüksek olmasa bile bazı bireylerde glokom gelişebilir, bu duruma “normal tansiyonlu glokom” adı verilir. Dolayısıyla sadece tansiyon ölçümü yeterli değildir. Görme alanı testi ve optik sinir değerlendirmesi de yapılmalıdır. Op. Dr. Diclehan, hastalarının büyük çoğunluğunun geç başvuru yaptığını ve bu nedenle kalıcı görme kayıpları yaşandığını, oysa erken teşhis ile bu risklerin büyük ölçüde önlenebileceğini ifade etmektedir.
Glokom teşhisi konulan hastaların tedaviye uyumu ve yaşam tarzı büyük önem taşır. Tedavi süreci uzun solukludur ve bazı durumlarda ömür boyu sürer. Hastaların göz damlalarını düzenli kullanmaları, doktor kontrollerini aksatmamaları ve reçeteye uygun ilaç değişikliklerini yapmamaları gerekir. Ayrıca stresin göz tansiyonu üzerinde olumsuz etkisi olabilir. Bu nedenle stres yönetimi, uyku düzeni ve sağlıklı beslenme glokom hastaları için önemlidir. Kafein ve tuz tüketimi sınırlandırılmalı, düzenli egzersiz yapılmalıdır. Yoga gibi baş aşağı pozisyonlar içeren egzersizlerden kaçınılmalıdır çünkü bu tür pozisyonlar göz içi basıncını artırabilir. Op. Dr. Diclehan, glokom hastalarının sadece tedavi değil, yaşam alışkanlıkları konusunda da bilinçli olmalarının tedavinin başarısında etkili olduğunu vurgulamaktadır.
Türkiye’de glokom tedavisinde ciddi bir bilgi eksikliği mevcuttur. Birçok hasta glokom hakkında yeterli bilgiye sahip değildir ve tanı genellikle hastalık ilerledikten sonra konulmaktadır. Ancak son yıllarda yapılan bilinçlendirme kampanyaları ve gelişmiş görüntüleme tekniklerinin yaygınlaşması sayesinde glokomun erken teşhisi artmaya başlamıştır. Özellikle büyük şehirlerde hizmet veren donanımlı göz kliniklerinde, glokoma özel birimler kurulmuş ve multidisipliner yaklaşımla hastalar takip edilmektedir. Op. Dr. Diclehan, Türkiye’nin glokom tedavisinde Avrupa standartlarına ulaştığını ancak erken tanının yaygınlaştırılması için daha fazla toplumsal farkındalık gerektiğini belirtmektedir.